Akşener’in 6’lı Masa’dan ayrılıp, birkaç gün içinde geri dönmesiyle Demirel’in siyaset tarihine geçmiş ve hepimizin bildiği o sözünü son birkaç gün fiilen izledik: “Dün dündür, bugün bugün…”
Pek çoğumuz “Madem geri dönecekti, neden ayrıldı?” diye sorabilir. Soran herkes haklıdır ve bu soru cevaplanmalıdır da! Cevaplanmalıdır "çünkü siyasette her şey olur" diyerek ülkemizin son 20 senede ne durumlara getirildiğini çok net gördük. Örneğin Perinçek, Soylu veya
Kurtulmuş’un Erdoğan aleyhine demediği kalmamışken, nasıl döndüklerine ve taraf
değiştirdiklerine hepimiz şaşkınlıkla tanık olduk. Benzer durumu yandaş gazeteciler
arasında ve en son Hulki Cevizoğlu söylemlerinde de gördük. Dış politikada ise bir gün
düşman olan ülkeyle ertesi gün sarmaş dolaş oluşumuza inanamadık!
İşte tam da bu sebeplerle “Siyasette her şey olmamalı; siyasetin bir etiği, siyasetçinin bir
onuru ve siyasetçiliğin vatanseverliği olmalı” dedik hepimiz!
Bu açıdan geldiğimiz noktada Akşener’in “Neden ayrıldı ve neden döndü?” sorularını akla,
mantığa ve vicdanlara uygun şekilde cevaplaması şarttır!
Ben kendi adıma dışarıdan bakınca bu süreci şu dört şekilde yorumlamak isterim:
1. Ayrılması ve geri dönmesi stratejik bir adımdı ve bilinçlice yapılmıştı.
2. Ayrılması bilinçlice, geri dönmesi zorunlulukla oldu.
3. Ayrılması zorunlulukla, geri dönmesi bilinçlice oldu.
4. Ayrılması da geri dönmesi de zorunluluktu.
İlk madde açısından bakarsak: Adayın geç açıklanması, vatandaşlar arasında bu
belirsizliğin gerginliğe ve güvensizliğe sebep olması, adayın kim olacağı konusunda
vatandaşlar arasındaki fikir ayrılıkları gibi noktalar dikkate alındığında, Akşener’in ayrılıp
geri dönmesinin stratejik ve diplomatik hedefi Kılıçdaroğlu’nun adaylığının netleşmesi ve
İmamoğlu veya Yavaş tartışmalarının sonlanmasıydı. Yani bu konu Millet ittifakı içindeki
siyasi liderler tarafından planlanmış ve başarıya ulaşmıştı.
İkinci maddede dile getirdiğim “Akşener açısından bilinçlice ancak ayrılmasıyla ortaya çıkan
sorunlar sebebiyle dönüşü zorunlulukla oldu” konusuna gelince: Siyasi veya maddi
beklentilerinin karşılanmaması sebebiyle ayrılarak, hem vatandaşlara hem de 6’lı Masa’ya
gücünü göstermek istemiş olabilir. Ancak düşündüğünden çok daha farklı olacak şekilde oy
ve destek kaybı yaşayınca, saygınlığı zarar görünce, çocuklarının iş ilişkileri ortaya çıkınca
ve 6’lı Masa’ya değil de kendisine güven azalınca, Akşener zorunlu olarak geri dönmüş
olabilir. Bu zorunluluğunun üzerini de İmamoğlu ve Yavaş ısrarıyla kapamak istedi.
Üçüncü olarak Akşener, iddia ettiği üzere ayrılmaya adete zorlandığı bir masada yer almak
istemediği için Masa’dan ayrıldı. Bu vesileyle hem yaşadığı bu zorlamayı vatandaşlarla
paylaşmış oldu, hem de aklı selim düşününce siyasi kariyeri açısından en doğru adımın 6’lı
Masa’da kalmak olduğunun farkına vararak bilinçlice geri döndü.
Son olarak Masa dışından aldığı bir tehditle veya olası risk durumu sebebiyle zorunlu olarak
ayrıldı ve vatandaşların yoğun isteği, dön baskısı ve girdiği siyasi çıkmaz sebebiyle zorunlu
olarak geri döndü.
Bunlardan hangisi doğru veya yanlış, hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Bununla birlikte bu
ayrılma ve dönüşün çok değişik etkileri oldu.
Birincisi Kılıçdaroğlu bu süreci çok iyi yönetti ve artık Millet İttifakı’nın itirazsız adayıdır.
İkincisi İmamoğlu veya Yavaş diyenler, onlara Cumhurbaşkanlığı dışında verilebilecek
herhangi göreve razı gelmiş görünmekteler.
İkincisi vatandaşlar Millet İtitfakı’na çok daha sıkıca sarılmakta ve onu desteklemekteler. Adı
gibi gerçekten de 6’lı Masa Milletin Masası durumuna gelmiştir.
Üçüncüsü, Akşener ayrılmadan önce HDP veya TİP’e mesafeli olanlar vardıysa da, artık
“ülkemizin tüm renkleri bu masada olsun” diyen çok değişik bir birlik ve beraberlik ruhu
yükselmektedir.
Dördüncüsü AKP’yi istemeyip, Millet İttifakı’na sıcak bakmayan sağcı kesimler, artık Millet
İttifakı’nda kendilerini görebilmekteler.
Beşincisi ve en önemlisi halkın kendi gücünü kavranmış olması, sistemi kesinlikle
değiştirmek istemesi ve Kılıçdaroğlu’nun son 20 sene için hesap sorma-isteme planına
sahip çıkmasıdır.
Bu da bize şunu göstermektedir:
Siyaset açısından ülkemizde AKP ve onun temsil ettiği baskıcı, nefret dilli, adaletsiz, manipülatif, mafyavari yönetim sona ermiştir. Ülkemiz “otokrasiye hayır” diyen vatandaşların birlik ve beraberliğinde ve Millet Masası ile yeni bir seçim sürecine ilerlemektedir.
Ülkemizdeki bu sürecin bize güzellikler, özgürlük ve adalet getirmesini ve bizim gibi otokratik
yönetim altındaki diğer halklara da esin kaynağı olmasını diliyorum.
Kim bilir belki de Mevlana “Dün dünde kaldı Cancağızım, bugüne dair yeni bir şeyler
söylemek lazım…” derken haklıydı?
コメント